Kanser Nedir?
Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre; Kanser, vücudun hemen hemen her organında veya dokusunda anormal hücrelerin kontrolsüz bir şekilde büyüyerek vücudun bitişik bölgelerini işgal ederek diğer organlara yayılmasıyla ortaya çıkabilen geniş bir hastalık grubu olarak tanımlamaktadır. Yine Dünya Sağlık Örgütüne göre kanser dünya çapında ölümlerin ikinci sıradaki nedenidir.
Amerikan Kanser Derneği her iki insandan birinin kansere yakalanma riski taşıdığını söylemektedir.
Son yıllarda giderek artan kanser vakaları bu hastalığa karşı insanların korunma yollarını daha çok araştırmasına neden olmaktadır.
Kansere Neden Olan Etkenler Nelerdir? Nasıl Kanserden Korunuruz?
Kansere neden olan etkenleri bilir ve buna göre önlem alırsak bu amansız hastalıktan korunmamız daha mümkün olabilecektir. Kansere neden olan etkenleri temel olarak ikiye ayırabiliriz. İlki genetik, yani DNA’mız (Deoksiribo Nükleik Asit) ile bize aktarılan yatkınlıklar (%5-10). Diğeri ise yaşam tarzımızdan kaynaklanan kanser riskleridir (%90-95). Her ne kadar genç yaşlarımızda kanser bize uzak gibi görünse de bu yaşlarımızda yaptıklarımız ve yaşantımız ilerleyen yıllarda kansere yakalanma riskimizi belirlemektedir.
Yaşam tarzı faktörleri ise %30-35 beslenme, %25-30 sigara ve tütün, %15-20 enfeksiyonlar, %10-20 obezite, %4-6 alkol ve %10-15 diğer faktörler (mesleki riskler, stres vs.) olarak sıralayabiliriz.
Yaşam tarzımızdan kaynaklanan kanserlerin her birine baktığımızda temel olarak bir devamlılık dahilinde vücudumuzun yıpranmasına ve organların işlevselliği üzerinde olumsuz bir sürecin yaşandığını görüyoruz. Dünya Sağlık Örgütüne göre tüm kanser vakalarının yarıya yakını önlenebilir. Bu oldukça önemli bir orandır.
Kanserden korunmak için başlıca öneriler; Sigara ve alkol tüketmemek, doğru beslenme alışkanlığı edinmek, aşırı kilo almamak ve kilo kontrolü, yaşa göre fiziksel aktiviteleri düzenlemek ve hareketli olmak, HPV, Hepatit B (HBV) ve diğer kanser yapıcı enfeksiyonlardan korunmak, çalışma ortamlarındaki radyasyon, kimyasal maddelere maruz kalmamak için korunmak ve stresten uzak durmak vs. sayılabilir.
Kanserden Korunma ve Antioksidanlar
Oksidan kısaca oksitlenme yani paslanma anlamına gelmektedir. Oksidasyon insanın anne karnından ilk çıktığı, ilk nefesini aldığı anda başlayan bir süreçtir. Bu süreç, hücrelerimizin enerji üretirken kullandığı oksijenin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Peki bu paslanma kavramının insan ile ne ilgisi olabilir? Aynı demirin oksijen ile reaksiyona girerek paslanması gibi insan hücreleri de metabolizmanın bir yan ürünü olan serbest oksijen radikalleri denilen maddelerin etkisi ile okside olur. Buna “oxidative stress” denir. Metabolizmamızın yan ürünü olan bu serbest oksijen radikalleri hücrelerimizi yıpratmaya ve okside etmeye başlar. Bu moleküller bir elektrondan yoksun son derece dengesiz moleküllerdir. Bu negatif yüklü moleküller dengeye gelebilmek için etrafındaki dokularla reaksiyona girerler ve bu dokulardan bir elektron çalarlar. İşte bu süreç içinde reaksiyona girdikleri dokularda, daha da önemlisi DNA’da hasar oluşur. Oksidatif stres, yani serbest radikallerin hücrelerde neden olduğu hasar, özellikle de DNA’da meydana gelen hasar, kanser ve diğer sağlık durumlarının gelişiminde rol oynamaktadır.
Enerji metabolizmamızın bir yan ürünü olarak ortaya çıkan serbest oksijen radikallerinin dışında bir de dışarıdan aldığımız ya da dış etkenlerle oluşan bir takım serbest oksijen radikalleri de vardır. Bunlar sigara dumanı, hava kirliliği, alkol, yüksek kan şekeri, gıdalarla alınan toksinler, sıvı yağlar, enflamasyon, güneşten gelen ultraviyole ışınlar, enfeksiyonlar ve aşırı ağır egzersizler.
Peki antioksidan ne demektir? Kısaca antioksidan oksitlenmeye karşı anlamına geliyor. Yani antioksidan hücrelerimize ve DNA’mıza zarar veren oksidan maddelerin panzehiridir. Antioksidanlar negatif yüklü serbest oksijen radikallerinin molekülleriyle reaksiyona girerek onları bağlarlar ve hücrelere zarar vermesini önlerler.
Gerek dışarıdan aldığımız gerekse metabolizmamızın bir yan ürünü olarak ortaya çıkan bu oksidan maddelerle antioksidanlar arasında bir denge olması gerekmektedir. İnsan vücudu mükemmel işleyişi içerisinde buna kendi çözümünü de üretmiştir. İnsanın tüm hücreleri içinde bir doğal antioksidan sistemi bulunmaktadır. Buna antioxidant response element denilmektedir. Bunun yanında gerek dışarıdan aldığımız gerekse içeride oluşan serbest oksijen radikalleri doğal antioksidan sistemimizin kapasitesini aşmaktadır.
İyonize Edilmiş Alkali Su ve Antioksidan Özelliği
Antioksidanlar kanserden korunmada oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Bunun için hepimizin iyi bildiği bazı besinler önerilmektedir. Bu besinlerin yanında İyonize Alkali Suyun Antioksidan özelliği ile oksidasyonu engellemede destek alınabilecek ciddi bir faydası vardır.
Peki iyonize alkali su oksidasyonu nasıl engeller, serbest radikallere etkisi nasıl olmaktadır?
Alkali su iyonizerleri elektroliz yolu ile normal çeşme suyundaki asidik mineralleri ve alkali mineralleri ayrıştırmaktadır. Potasyum, kalsiyum ve magnezyum gibi iyonize edilmiş sudaki bu minerallerde bir fazla elektron bulunurken Oksidasyon ile ortaya çıkan serbest radikallerde bir eksik elektron bulunmaktadır. İyonize edilmiş alkali su tüketimi ile birlikte alkali sudaki fazla elektronlar, bu serbest radikallerdeki eksik elektronlar ile bağlanarak ortaya antioksidan bir etki koymaktadır.
Kanser ve Su Tüketimi
Kanser ile su ilişkisini, kanserin önlenmesi için sağlıklı yaşam ve kanser hastalarının tedavi sürecinde suyun önemi olarak iki ayrı olgu altında değerlendirebiliriz.
Sağlıklı bir yaşam için kansere neden olan etmenlerden uzak durmak ve kendimizi korumak zorundayız. Antioksidan özelliği ile iyonize alkali su oksidasyonun önlenmesi ile sağlıklı yaşama katkı sağlayarak kanserin önlenmesinde fayda sağlayabilir. Alkali suyun tüketim tercihini bu noktada sağlık için yapılan bir tercih olarak görebiliriz.
Kanser hastalarının su ihtiyacı özellikle tedavi sürecinde artabilmektedir. Su tüketimi kanser ilaçlarının yol açtığı olumsuz etkilerin azaltılmasını, toksinlerin vücuttan atılmasını sağlar, mide bulantısı ve halsizliğin giderilmesine yardımcı olur, kabızlık ve yorgunluk gibi tedavinin yan etkilerini azaltır. Ayrıca tedavi süreci sıvı kaybının yoğun olduğu bir süreç olduğu için kaybedilen sıvı mutlaka yerine koyulmalıdır.
Bazı araştırmalar kanser tümör yapılarının asidik olduğunu ve alkali su tüketiminin kanser tedavisinde yardımcı olabileceğini de söylemektedir. Vücudun PH dengesini koruyarak ve hücrelerdeki oksijen miktarının artmasını sağlayarak alkali su kanser tedavisine bir destek olarak görülebilmektedir. Bu konu ile ilgili birçok araştırma yapılmış ve yapılmaya devam etmektedir. Bunun yanında kanser hastalarının tedavileri sırasında mutlaka hekimlerinin tavsiyeleri doğrultusunda hareket etmelerini önermekteyiz.